21 Ekim 2012 Pazar

17 nisan 2011'de bir veda etkinliği olduydu sami yen'de. gittik bekledik, organizasyon denildiği gibi gerçekleşmedi. ama günün en güzel şeyi, herkes yavaştan dağıldıktan sonra, görevlilerle konuşup içeri giren bir abinin sami yen'in kale fileleriyle çıkması olmuştu. etraftan bulunan bıçaklarla, kesip birer parça aldık kendimize, sami yen hatırası. odamın baş köşesinde. daha yıkımı bitmemişti sami yen'in.

15 mayıs 2011'de sansür yürüyüşü için mecidiyeköy'de arkadaşımla buluşacaktım. bi 20 dakika geç kalacağını söylediğinde, soluğu sami yen'de aldım. numaralının çok küçük bir kısmı kalmıştı yıkılmayan. etrafını çevrelereyen metal duvarın aralarındaki ufak boşluklardan baktım. öyle bir dalmışım ki, bir 10 dakikam o ufacık aralıktan içeriye bakarak geçti. (romantize etmeden söylüyorum ki), gözlerim doldu. sonra gözüm baktığım aralığın 10 metre ötesindeki kapıya ilişti. kapalı gözüküyordu ama "ulan bi deneyeyim şansımı" dedim, ittirdim kapıyı, açıldı. tam kapanmamış kapı meğerse. içeride çalışanlar da kapalı olduğunu sanıyormuş.

kapı açılınca, içeri girmek için tereddüt bile yaşamadım. evime giriyordum sonuçta. bir 5 metre ilerledikten sonra bir görevli geldi yanıma "sizi içeri biri mi aldı?" diye sordu. "hayır" dedim "kapı açıktı, girdim içeri son bir kez bakmak için" dedim. bu sefer görevli de galatasaraylı olduğunu belirtip "çok zor geliyor burayı bu halde görmek, hayatımız burda geçti" dedi. "sorma be abi" dedim. gidip eski açık'tan bir parça moloz aldım. evet moloz. eyvallah diyip çıktım sami yen'den. o moloz da şu anda odamın baş köşesinde duruyor. ve gerçekten de, bir taş parçasına neden bu kadar değer verdiğimi anlayan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor çevremde. "manyak mısın, alt tarafı beton. sarı kırmızı bile değil, ne belli sami yen'den olduğu." diyenler bile var.

bunu diyenlere inat, cevabım belli. "beton sami yen'inse, ruhu vardır."
(fuel oil, 26.05.2011 23:53)


"göğsüm daralıyor, yüreğim yanıyor.
olmasaydı sonumuz böyle."

harbiden olmasaydı ya sonumuz böyle. aklıma gelmezdi bir gün yıkılacağı ve o zamana kadar maç izleyememiş olacağım. her ne kadar zerre suçum olmasa da imkânsızı denemediğim için içim buruk. belki, belki gidebilirdim. ama olmadı.

istanbul’dan otobüsle 12 saat uzakta yaşamak sarı-kırmızı aşığı için zordur. lise bitene kadar zaten gitmem imkânsızdı. bir umut üniversite yıllarında giderim diye düşündüm çok zaman. ama gel gör ki yaşadığımı şehirde okumak zorunda kalınca o umut da söndü. hem de ne sönüş. çalışmaktan okumaya bile fırsat bulamıyordum. okuldaki hocalar derslere %20 civarı katılım gösterdiğim halde tanırdı beni ve mezun olduğumda "olum sen bitirdiysen bu okulu herkes bitirir" demişlerdi. 4 yıllık okulu 5 yılda bitirmek gerçekten mucizeydi benim için.

okul bitip de çalışmaya ara vereceğimi anladığımda takvimler 2004'ü gösteriyordu ve ben "lan olum bir ihtimal daha var, o da askerliği istanbul’da yapmak mı dersin?" diye türküler söylüyordum kendi halimde. ama zalım felek sillesini bir kez daha suratıma suratıma vurmuş ve vatani görev için beni şırnak/uludere/gülyazı'ya göndermişti. adını sanını ilk defa duyduğum bu köy makûs talihimi çevirecek bir kapı değildi. görev kutsaldı ve umudumu yitirmeyip askerlik sonrasını beklemeye başlamıştım.

şanslıydım ki askerlik biter bitmez iş bulmuştum. ideallerimi %100 karşılamasa da sevdiğim bir iş idi muhasebe/finans. çalıştığım şirketin yan kuruluşunda 7-8 ay çalıştıktan sonra merkeze gelmiştim ve artık istanbul’da maç izleyebilme umutlarım daha da yeşillenmişti. evet, çalıştığım şirket doğup büyüdüğüm, üniversiteyi de okuduğum şehirdeydi ama maddi olarak kendimi toparladığım gibi hemen bir maça gidebilirim diye düşünüyordum. ama işte maddi konular her zaman insanının planladığı gibi gitmiyordu. babanın emekliliğinin gecikmesi, kardeşin dershanesi vs. derken eve yapılan maddi yardımlar bir türlü kenara birikim yapmaya müsaade etmiyordu.

ve 2006 senesi geldiğinde olan olmuştu. vinca başını alıp çok uzaklara gitmişti. yolu da istanbul’dan geçecekti hatta. ama sadece istanbul atatürk havalimanı'nın dış hatlar terminalinden... ki zaten haziran ayında istese de maç izleyemezdi. bavulunu aldı ve hiç tanımadığı, hakkında en ufak bir fikri bile olmayan insanların arasına; cezayir’e doğru yola koyuldu. hani ali kırca'nın ali sami yen'e veda gecesi'nde de bahsettiği ülkeye:

"ülkemin yüzyıllık yalnızlığını yendin dünyada…
duyuldu adın cezayir’den çin’e, kenya’dan arjantin’e,
kimsesizliğimizi yendin bir anda… yen dedi yendin…"

kafası rahattı aslında, en azından artık maddi konuları kafasına takmayacak, geleceğe dair daha net planlar yapabilecekti. ama ali sami yen stadı ile olan kaygıları hala devam ediyordu. ancak yaz aylarında türkiye’de olabilecekti ve maçları izlemesi imkânsızdı. bir türlü denk gelmiyordu. 2006, 2007, 2008, 2009, 2010 derken yıllar su gibi geçiyor bir yandan da aslantepe üzerinde harika bir arena yükseliyordu. bu stadın yükseldiği her gün biliyordum ki ali sami yen'in ömründen bir gün daha gidiyor. vakit daralıyordu, durdurulmak istenen zaman mıydı aslantepe miydi bilmiyordum. ben dönseydim türkiye’ye, öyle bitseydi ya inşaat.

derken takvimler yine değişiyor ve 2011'e giriyorduk. son maç için geri sayım başlamıştı. kalbimde buruk bir acı, yüreğimde yas, gözümde yaş televizyon karşısına geçtim. 11 ocak 2011 benim için unutulmayacak bir gün bundan sonra. aklımdan çıkmayacak ömrüm boyunca. kendimi suçlu hissetmeme sebep olacak. anlattığım imkânlar dâhilinde gidemedim bir türlü mabede. koklayamadım o havayı. coşamadım türkülerle!

ama bir kaç sahne var ki o geceden aklımda kalan, bütün bunlar kadar üzdü beni. bir kaç kere birbirine giren, kavga eden taraftarları gösterdi kameralar. oradan oraya koşturmalar, tehditler, diklenmeler. derdiniz nedir çözemiyorum ki? hangi sebep böylesine bir günde ağız tadını bozabilir insanın? son maçta ali sami yen stadı’ndasın, şanslısın bilet bulabilmişsin, ömrü hayatında görebileceğin tüm galatasaray efsaneleri orada. sen hala kavga hır gür peşindesin. o an orada olmak için yalvaran milyonlarca insan var bu ülkede. bırak ülkeyi dünyanın dört bir yanında hatta. işte bu beni hem üzdü hem sinirlendirdi o gece. bulunduğu ortamın değerini bile anlayamayan insanlar oradayken ben televizyon başındaydım, üstelik binlerce kilometre uzakta.

velhasılı vel kelam ali sami yen stadı benim umutlarımla birlikte tarihteki yerini aldı. bize her sevdadan geriye yine galatasaray kaldı. ve benim galatasaray’ı evinde izleme şansım da artık türk telekom arena'ya kaldı. yolu galatasaray’dan geçen herkesle bir gün aslantepe'de görüşmek üzere...
(vinca, 21.08.2011 13:04)


1998 yılında üniversite okumak için bulunduğum sakarya'dan arkadaşlarla toplanıp bir milli maça gitmeye karar verdik. türkiye-finlandiya... maç, ali sami yen'deydi. o kutsal betona basmak için erken saatlerde girdim stadyuma. kapalı tribüne tam saha ortası hizasından giriş yapmıştık. ilk 15 dakika sadece boş tribünlerini, o güzelim yeşilini seyrettim. ali sami yen'deydim, inanabiliyor musunuz? televizyondan izlediklerimi şimdi yerleştiriyordum sami yen'in noktalarına. cüneyt kaptan çıkıyordu en önde, arkasında simoviç, erhan, ismail diye giden sıralama. işte tanju mükemmel plasesini atıyordu yeni açık tarafındaki kaleye neuchatel xamax maçında. derwall ile mustafa hoca omuzlardaydı 14 yıl sonra gelen şampiyonlukta, görüyordum... burası ali sami yen'di... ali sami, "yen" demişti türk olmayan takımları, galatasaray da burda yenmişti işte. evet evet, duyuyordum; "re re re, ra ra ra, galatasaray galatasaray cim bom bom" diye inliyordu bu kutsal beton, dünyanın belki de en eski tezahüratını ederken. allah'ım şükürler olsun bugüne, sami yen'deydim...

burası sami yen burdan çıkış yok derdik ya hep; yalan değildi. bizim için bile yalan değildi. evet, galatasaray aşktı, sarı-kırmızı sevdaydı ama ali sami yen de yeni bir ateşti çıkmayan içimde. çünkü sonra orda gördüm ben ilk; hakan'ı, okan'ı, suat'ı, tugay'ı... orda yazmaya başladı tarihi imparator terim... hagi; orada yeniden doğdu ve aldı dünyayı karşısına. orada izledim doyamadığım, hala yerine yar koyamadığım popescu'yu. tanju'nun neuchatel'e topu astığı kale ile taffarel'in geçişe kapattığı kale aynıydı. eski açıktan bakışırdık mondi'yle. 16 dakika boyunca şampiyonluğu beklerken bile yıkılmamıştı. hasan şaş'ın gözyaşları hala parlak bir lekedir o çimlerin üzerinde. dahası var mı bilmiyorum ama sami yen'di işte... maldini'nin "kimse beni burada 23 bin kişinin olduğuna inandıramaz" dediği yerdi burası... tarih kimleri yazdıysa, mekan hep aynıydı. o, başkanın adıydı. ali sami bey'den arda'ya kadar tarih demekti. galatasaray türkiye'ydi, başkenti de sami yen!
zihnimde hiç yıkılmamış olan, kırık dökük koltuklarını özlediğimdir.

babamın elimden tutup getirdiği, istanbul'a ilk geliş sebebimdir.

o yaşta baba sesinin ne kadar gür olduğunu, ertesi gün de ne kadar kısılabileceğini gösterendir.

benim sözlüğümde stadyum kelimesinin anlamı, babayla gelinen ilk yerdir.

kim sorarsa hala tuttuğum takımın evi, başka yeri kabullenmeme engel olan, benim için mecidiyeköy'de yer-yön tarifinde kullanılandan çok daha anlamlı olanıdır.
(lavitalavita, 14.10.2012 09:48)
(ekşisözlük)

''sami yen gibi özlemek'' diye bir söz var artık.. özlemlerin en büyüğü....

20 Ekim 2012 Cumartesi


Daha doğduğunda Ali Sami Yen diye fısıldadı kulağına o "ses" adını...

Bir babanın çocuğuna vasiyeti gibi, Ali Sami Yen dedi...

Sami Yen dedi... Yen dedi...

Yen dedi yendin...Yendin bu alemde yenilecek ne varsa birer birer...

Önce ümitsizliğimizi yendin...

"Galatasaray'ın olduğu yerde umut hep vardır" diyerek yendin...

Yendin işte...

Takarken altı kez krallık tacını, gururu taç yaptın başlarımıza,

Ve fakat kralların kibrini yendin o müthiş tevazunda...Yendin...

Tıpkı, "Sevenleri üzmeyelim baba" dediğinde,

Renklerin paraya esaretini yendiğin gibi...Yendin bir kere daha...

Çanakkale'deki kınalı kuzulardan mirasdı başkaldırışın yedi düvele.

Kurtuluş savaşına taşınan mermilerin ışıltısıyla,

Yendin bu topraklarda karanlığı en umutsuz zamanda.. . Yendin...

Milan'ı, Manchester'ı sildin devler liginden en mağrur anlarında...

Barselona'yı, Real Madrid'i devirdin,yendin...Yendin...

Açıldıysa ilk sen açtın bu ülkenin kapılarını Avrupa'ya...

Sen getirdin tarihin en büyük şeref madalyasını bu coğrafyaya.

Ülkemin yüzyıllık yalnızlığını yendin dünyada...

Duyuldu adın Cezayir'den Çin'e, Kenya'dan Arjantin'e,

Kimsesizliğimizi yendin bir anda...Yen dedi yendin...

Yendin bu dünyada yenilecek ne varsa birer birer , yendin...

Çünkü... Sen... Ali Sami Yen'din...

Şimdi, gidiyoruz işte...Çığlıklarımızı, hasretimizi ve göz yaşlarımızı bırakıp çimlerine,

Kahraman ruhunu ödünç alıp götürüyoruz gittiğimiz yere,

Adını yazmak için yepyeni zaferlere...

Ali Kirca

Ali Aydın (Eski hakem): Ali Sami Yen'de yönettiğim ilk maç G.Saray ile Altay arasındaydı. Galiba 98-99 sezonuydu. Popescu'nun barajı dağıttığı, benim tekrar ettirdiğim ve Hagi'nin serbest vuruş kullandığı maçtı. G.Saray ya 3 ya da 5-0 kazanmıştı.O maçın bende ayrı bir anısı var. Zira maçtan sonra gazeteler "Ali Aydın, Hakan Şükür'ün formasını aldı" diye yazmıştı. Oysa ben o maçta Hakan Şükür'ün formasını almadım. Almadım ama bugün keşke alsaydım diyorum. Çünkü Hakan Şükür bir dünya yıldızıydı. Alsaydım, şimdi evimde bir dünya yıldızının forması olurdu
Cevat Prekazi (G.Saraylı eski futbolcu): Neuchatel Xamax maçı inanılmazdı. Aynı yıl Rapid Wien'i 2-0 yendiğimiz maç da öyle. Xamax'a ilk maçta 3-0 yenildik. Maçtan sonra onlarda oynayan ama Partizan'dan takım arkadaşım Admir Smayiç otelimize geldi. Kendisine 'Göreceksin, rövanşta size 5 atacağız. Çünkü siz Ali Sami Yen'e değil, cehenneme geleceksiniz' dedim. Avrupa'yı biliyordum, İsviçreli oyuncular Ali Sami Yen gibi coşkulu bir statta hiç oynamamışlardı. Nitekim öyle oldu. Geldiler, 5 attık. Maçtan sonra Admir'le konuştum. Bana 'Bizimkiler maç öncesi ısınmak için sahaya çıktı. Soyunma odasına döndüklerinde yüzleri bembeyazdı' dedi. O gün seyircimiz de inanılmazdı.
 Bülent Korkmaz (G.Saraylı eski futbolcu): Ali Sami Yen'de unutulmaz günlerim geçti. Bizim bir kazan dairemiz vardı. Oynayacağımız maçtan önce o kazan dairesinde toplanır, maça konsantre olurduk. Soyunma odasında değil de o kazan dairesinde… Soyunma odasıyla sahaya çıkış koridorunu da her zaman hatırlayacağım.



Türk Milli Takımı ise bu müthiş atmosferde 14 Kasım 2001'de Avusturya'yı 5-0 yenerek, 1954'den sonra ilk kez Dünya Kupası'na katılma hakkını elde etmişti. 


GIGGS: "GALATASARAY MAÇINDAKİ ATMOSFERİ UNUTAMAM"

Manchester United'ın tecrübeli oyuncusu Ryan Giggs ise yaptığı açıklamada, "Gençlik yıllarımda oynadığımız dönemde beni etkileyen Galatasaray maçındaki atmosferi hiç unutamam. Ortam inanılmazdı. Biz karşımızda bir takımla değil sanki taraftarlarla oynuyor gibiydik. Asla Galatasaray maçı gibi bir deneyim yaşamadık. Başlama vuruşundan iki saat önce sahaya bakmak için çıktığımızda stadyum doluydu, bu inanılmazdı" ifadelerini kullanmıştı.




Pierluigi Collina ise Ali Sami Yen Stadı ile ilgili "Bu cehennemi seviyorum"...

MALDINI: "HİÇ KİMSE BENİ BURADA 25 BİN KİŞİ OLDUĞUNA İNANDIRAMAZ"

22.800 kişilik kapasitesi olmasına rağmen tutkulu taraftarı ile dünyanın en atmosferi yüksek statlarından biri olan Ali Sami Yen Stadı için söylenen en güzel sözü ünlü İtalyan futbolcu Paolo Maldini sarı-kırmızılı takıma 3-2 yenildikleri Şampiyonlar Ligi maçından sonra söylemişti. Maldini Galatasaray'a UEFA Kupası'nı kazandıracak yolu açan maçtan sonra yaptığı açıklamada; "Hiç kimse beni bu statta 25.000 kişi olduğuna inandıramaz" demişti.




Admir Smayiç : (Neuchatel Xamax) : Bizimkiler maç öncesi ısınmak için sahaya çıktı. Soyunma odasına döndüklerinde yüzleri bembeyazdı.

ALİ SAMİ YEN İÇİN ATILAN İLK ADIM...




1933-35 yılları arasında devlet ile yapılan görüşmeler neticesinde, kentin dışarısında yer alan Mecidiye Köyü’nde bir arazi Galatasaray’a yapılacak stad için tahsis edildi. 1936 yılında arazinin hafriyatına başlandı. Dönemin Türk Spor Kurumu Başkanı olan Adnan Menderes’ten bu iş için maddi yardım alındı. Ancak hafriyat aşamasında kaldı. Kuruluş yıllarında maçlarını Papazın Çayırı'nda yapan Galatasaray, Taksim Stadı'nın açılmasıyla birlikte Avrupa yakasında taraftarlarının karşısına çıktı. 1933 yılında Taksim Stadı'nın istimlak olup Gezi Stadı’na dönüşmesiyle yeni bir stat arayan sarı-kırmızılı kulüp, Ali Sami Yen Stadı'nın ilk adımını da atmış oldu. 1936'da yapımına başlanan stat, 1940'ta Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından 30 yıllığına Galatasaray'a kiralandı. Ancak Ali Sami Yen, 15 bin kapasiteyle ancak 1945'te hizmete girebildi.

SAVAŞ YILLARI VE ALİ SAMİ YEN...



1940 yılında Tevfik Ali Çınar'ın başkanlığı döneminde stad konusu yeniden gündeme geldi. Aynı arazi 30 yıl müddetle ve yıllığı sembolik olarak 1 liralık bedelle Galatasaray’a kiralandı. Arazinin kullanım hakkı resmi olarak Galatasaray’ın oldu. Galatasaray burayı kiralarken modern bir stat ve bisiklet veledromu yapmayı da taahhüt etti. Ancak inşaata yeterli maddi imkan olmaması ve savaş yılları olması dolayısıyla başlanamadı. 1943 yılında ihtiyacı görecek türden mütevazı bir stadın inşasına Osman Dardağan’ın başkanlığında başlandı.

22 + 30!



Savaş yılları olması dolayısıyla stat ancak küçük bir açık tribünün yapılması ve toprak bir zeminle Muslihittin Peykoğlu’nun başkanlığı döneminde 1945 yılında açıldı. Ancak o günlerde kent merkezine uzaklığı, ulaşım zorluğu ve çok sert rüzgar alması gibi nedenlerle burada uzun süreli futbol oynama imkanı olmadı. Aynı tarihlerde şehir merkezinde bulunan İnönü Stadı’nın açılmasıyla birlikte Galatasaray, Mecidiyeköy’deki bu stadı terk edince burada stat yapım projesi de sonuçsuz kalmış oldu. 1955 yılında kullanım hakkı anlaşması, o tarihte kalan 22 yıllık sürenin üzerine 30 yıl saha eklenerek 2007’ye değin uzatıldı. Kulüp, bu faydalanma hakkına karşılık Beden Terbiyesi'ne ayda 30 bin lira ödeyecekti.

KAPASİTENİN GENİŞETİLMESİ FACİA GETİRDİ

Tam 14 yıl süren genişletme çalışmaları sonrası 35 bin kapasiteye ulaşan Ali Sami Yen Stadı'nın açılışında çok üzücü bir olay meydana geldi. 20 Aralık 1964'te oynanan Türkiye-Bulgaristan maçıyla stadın kapıları açılsa da, kapasitenin üzerinde seyirci nedeniyle trajedi yaşandı. Yeni açık tribünde bir sosisli tezgahının tüp gazı alev aldı. Çıkan izdihamda bir kişi hayatını kaybederken, 81 kişi yaralandı. Üzücü olayın ardından Galatasaray, üst üste kötü haberler alacaktı. Önce stadın ruhsatsız kaçak bir inşaat olduğu ortaya çıktı. İstanbul Belediyesi, ruhsat sorunu nedeniyle Ali Sami Yen'de maç oynanmasına izin vermedi. İstanbul Emniyet Müdürü de, Başbakan'a maç oynanmaması yönünde rapor sundu. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan kazayla ilgili bilirkişi raporunda stat idaresi, Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü, kulüp ve müteahhidi kusurlu bulundu.



YENİDEN MEŞİN YUVARLAK...
Sıkıntılar ve sayısız görüşmeyle geçen 9 ayın sonunda Ali Sami Yen, 29 Eylül 1965'te oynanan Galatasaray-Sion maçıyla yeniden futbolla tanıştı. Ancak Futbol Federasyonu, bir türlü Sami Yen'i lig maçlarını açmıyordu. Ta ki Profesyonel Futbolcular Sendikası'nın protestosuna kadar. Futbolcular, çamur deryası haline gelen Mithatpaşa Stadı'nda oynamak istemiyordu. Tepkiler giderek yükselince, maçlar Ali Sami Yen'e alındı. Galatasaray, 2 Ocak 1966'da PTT ile karşılaştı.  17 Şubat 1973 tarihinde Beşiktaş ile Göztepe arasında oynanan 18. hafta maçının ardından Ali Sami Yen'in kapıları tekrar kapandı. Sarı-kırmızılı takım, son maçına 24 Eylül 1972'de Mersin İdmanyurdu karşısında çıktı.

STATTA GREV!



Statta çalışan işçiler, 17 Ocak 1977'de greve gitti. Stadın kapıları kilitlenirken, futbolcuların tüm malzemeleri ve resmi evrakların çoğu içeride kaldı. Bunun üzerine yönetim, Beşiktaş maçına 1 hafta kala yeni formalar ısmarladı, kramponlar sipariş edildi. Resmi evrakların eksikliği nedeniyle oyunculara yeni lisans çıkarıldı. 1979 yılında Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, Ali Sami Yen Stadı'nı Galatasaray Kulübü'nden devraldı. Öyle ki futbolcular, statta antrenmana dahi çıkamıyordu. Hergün minübüslere dolan oyuncular, Avrupa kıtasından Asya'ya geçerek, Altunizade sahası veya Maltepe tekel sahasında idman yapıyordu.Milyarlık tesis adeta yağmaya terkedilmişti. Soyunma odalarındaki duşlar ve musluklar bile çalınmıştı. Daha sonra Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü tarafından verilen 50 milyon lira ile stat onarıldı. Yapılan yeni sözleşmede, sarı-kırmızılı kulübün stattaki intifa hakkı 1994 yılından 2004'e uzatıldı.

ANADOLU BANK


Galatasaray, bakım ve yenileme çalışmaları adı altında bir kez daha yuvasından ayrı kaldı. Tam 7 yıl İnönü'de maçlarını oynayan Galatasaray, 1980-1981 sezonunda mabedine tekrar kavuştu. Ancak çok kötü bir sezon geçiren Aslan, 21 Aralık 1980'de oynadığı açılış maçında Altay'la 0-0 berabere kaldı. Yaklaşık 4.5 yıl sonra "stat bakıma alınacak" açıklaması yapıldı. 27 Mayıs 1984'te Beykoz ile Eskişehirspor arasında oynanan maçın ardından Ali Sami Yen Stadı'na kilit vuruldu. 1984-1985 sezonunu İnönü ve Şükrü Saracoğlu'nda geçiren Cimbom, 1985-1986 sezonunda da İnönü Stadı'nda mücadele etti.

YENİ STAT ARAYIŞLARI...

Ligde üst üste yaşanan şampiyonluklar ve Avrupa'da kazanılan başarılarla birlikte Galatasaray için geliri yükseltecek modern bir stat kaçınılmaz olmuştu. Dönemin kulüp başkanı Faruk Süren, Ali Sami Yen'in yıkılıp tekrar yapılması için kolları sıvadı. Tekfen firması ile 85 milyon dolarlık proje yapıldı. 2001-2002 yılında, finansman ihtiyacını aza indirmek üzere açıklanan proje üzerinde tadilat yapılarak maliyetler aşağı çekildi ancak 2001 ekonomik krizi nedeniyle finansman bulma sorunu aşılamadı. 2003 -2004 sezonunda eski proje yeniden gündeme geldi ve yeni ve modern bir stat yapılması kararıyla terk edildi. Ancak finansman ihtiyacı yine karşılanamadı. Mecidiyeköy’ün artık şehrin merkezinde kalması nedeniyle, devlet yetkilileri bu arazide bulunan stadın büyütülmesine karşı çıktı. Alternatif olarak Galatasaray’a yeni bir arazi önerildi.

FOTOĞRAFLAR İLE ALİ SAMİ YEN MANZARALARI...



2004-2007 yıları boyunca yeni arazinin ve üzerinde yapılacak olan yeni stadın finansmanı konusunda arayışlar sürdü. 2004-2005 sezonunda genel bir tadilatın ardından tekrar Ali Sami Yen’e dönüldü. 2007 yılı sonunda, devlet yetkililerinin de katılımıyla, 1997 yılında ilk projenin açıklanmasının üzerinden 10 yıl sonra yeni stadın temeli atıldı (13 Aralık 2007)  Eski proje bir kenara atıldı ve Almanya’da Mete Arat’a yeni bir proje yaptırıldı. Galatasaray son yılında, Ali Sami Yen’de, UEFA standartları gereğince, Kapalı Alt tribünü yeniden düzenledi. 15 Ocak 2011 tarihinde yeni stadın resmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılacağı kamuoyuna açıklandı.